Sevim Burak, Sahibinin Sesi adlı tiyatro eserinde psikolojik rahatsızlıklardan mustarip, yüzleşmek zorunda olduğu evlilik, askerlik gibi sorumluluklardan kaçmak için ikinci bir kimliğe bürünen Bilal karakterinin öyküsünü anlatmaktadır. İki perdeden oluşan eserin ilk perdesinde hamile olan sevgilisi Zembul karakterinin evlilik dayatmasına karşı Bilal’in savunmacı tutumu, ikinci perdede ise yeni kazandığı kimliğin sebep olduğu iç ve dış çatışmalar ele alınmaktadır. Bilal’in eser boyunca kullandığı savunma mekanizması öncelikle çevresine yabancılaşma şeklinde, daha sonra psikopatolojide yansıtma kavramının bir örneği olarak tezahür eder. Bu makalede Sahibinin Sesi adlı eserde gözlemlenen Bilal’in kimlik bunalımı ve psikoz hastalığına dair bilişsel semptomları ontolojik düzlemde ele alınacaktır.
Yansıtma bireyin bünyesinde bastırdığı, kendisinden yahut dış çevresinden gizlediği düşünceleri veya davranışları başkasında görmesiyle aşırı tepki ortaya koyması durumudur (Geçtan, Engin. Hayat). Bilal mahalledeki genç Yahudi kızlarıyla gizli görüşmeler yaparken, aynı evde yaşadığı Zembul’ün Ziya Bey ile kurduğu yakın ilişkiyi her fırsatta alaylı bir şekilde dile getirmektedir:
BİLAL (aldırmaz): Ziya Bey, Ziya Bey… Ben biliyorum bu akılları o veriyor. Hmmm… Ne zamandır şüpheleniyordum. ZEMBUL (ağlayıp yüksek sesle): Evet bu akılları Ziya Bey veriyor. Ne diyeceksiniz… (Burak, 1982: 23)
Bilal gün içinde yaptığı tüm eylemleri, verdiği tüm borçları her gece cep defterine not eden sağlamcı bir karakterdir. Ziya Bey’in ihbar tehditleri ise Bilal’i, askerliği sırasında yanarak ölmüş bir subayın kimliğini nüfuzunu kullanarak almaya iter. Paşazade olan odak figürün en büyük korkularından biri yakalanıp hapse girmektir. Kimliği aldığı gün, ölen subay Muzaffer Seza rüyasına girer ve Bilal’i hüviyetini çalmakla suçlar. Bu olay Bilal’de sanrısal bozukluklara sebep olur. Ölü babasının yatağında yatarken ayağına batan iğnenin topuğundan içeri çekilerek vücuduna karıştığını görmesi, mahalledeki Yahudilerin kendisini camdan izlediğinden ve polise ihbar etmeye çalıştığından şüphelenmesi, görünürde kırık parçaları olmamasına rağmen sürekli cam kırılma sesleri duymaya başlaması düşle gerçeği ayırt edemediğine işaret eder:
BİLAL: Cam kırılma sesleri duyuyorum. Kendimi tehlikede görüyorum. Durum gittikçe vahamet kesbediyor. Düşün azizim, cam kırılıyor bir de etrafına bakıyorsun ki kırılan cam yok… Bu ne demek? (Burak, 1982: 59)
Gördüğü halüsinasyonların en şiddetlisi olan Muzaffer Seza da bir süre sonra odak figürün gerçekliğinin bir parçası haline gelir. Çevresindekilere kendisine Muzaffer Seza olarak hitap etmelerini telkin ederken yalnız olduğu zamanlarda Muzaffer Seza ile mahalle sakinleri hakkında konuşmalar yapar. Muzaffer Seza Bilal’i, gerçek kimliğini bilen herkesin bir tehdit olduğuna ikna etmiş ve ona oturdukları köşke kırk adım mesafedeki tüm evleri “gazlamak” fikrini aşılamıştır,:
BİLAL (kendi kendine söylenir): Gaz deposu haa… Gaz haa?
MUZAFFER SEZA (kızgın): Evet gaz… Gazla…
BİLAL (bu açıklamalardan büyülenmiş gibidir): Ben, hiçbir zaman gazı düşünmemiştim. Gaz hiç aklıma gelmemişti… Büyük bir şey bu… Adeta keşif… (Burak, 1982: 38)
Bilal’in düşünceleri, arzuları ve hayal kırıklıkları okuyucuya doğrudan Muzaffer Seza’nın plaktan yankılanan sesi ile iletilir. Bu durum yalnızca Bilal’in kendi kişiliğinin sınırlarının belirsizleştiğini değil, Muzaffer Seza kimliğini benimsemiş olduğunun ayrıntılarının gösterilmesi bakımından da önemlidir. Bilal’in içinde bulunduğu bu kimlik bunalımı, “dissosiyatif kimlik bozukluğu” olarak adlandırılır. Karakterin yeni doğmuş oğlu Ferid’in de içinde bulunduğu binayı “gazlamaya” kalkması; topuğundan giren dikiş iğnesinin önce bacağına, sonra gittikçe yukarılara tırmanarak sonunda kalbine saplandığını düşünmesi psikozun bilişsel semptomlarındandır. İğnenin kalbine saplanması ile Bilal, ilk defa Muzaffer Seza’nın varlığını sorgulamış ve bu durum Muzaffer Seza’nın Bilal’i terk etmesi ile sonuçlanmıştır.
Sonuç olarak Sevim Burak, Sahibinin Sesi adlı eserinde protagonist Bilal’in evliliğe ve askere gitmeye karşı hissettiği aşırı korkunun onu önce psikoz hastalığına, daha sonra dissosiyatif kimlik bunalımına sürüklemesinin hikayesini aktarır. Tiyatro türündeki eser diyaloglar arasındaki didaskalik metinlerde Bilal’in taşıdığı bilişsel semptomları belirginleştirir. Burak, topuktan girip vücutta kaybolan iğne gibi imgelerle okuyucuyu eserin içine çekmekle kalmamış, korkunun insan psikolojisindeki etkisini ve kimlik bunalımıyla ilişkisini ontolojik bir bakış açısıyla değerlendirme fırsatı sunmuştur.
KAYNAKÇA
Geçtan, Engin. Hayat. Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998,
Burak, Sevim. Sahibinin Sesi. Adam Yayınları, İstanbul, 1982,
Sar, Vedat. “Çoğul Kişilik Kavramı ve Dissosiyatif Bozukluklar”, Koç Üniversitesi, 2000
Comments